24 Kasım 2011 Perşembe

Öğretmen Olmanın Keyfi..



Sunum hazırlamayı yeni öğrenen 2.sınıf öğrencim. Önce başlık yazdı, sonra resimler ekledi sayfalara, bir de şiir bulup yapıştırdı. Ardından temasını seçti sunumunun ve sıra geldi geçişteki animasyonlara. Her birine ayrı ayrı tıkladı ve her birinde ayrı bir heyecan, şaşkınlık yaşadı sanki. Öğretmenim bakın ne güzel geliyor slaytlar diye hayretler içerisindeydi. Onun yüzündeki o mutlu şaşkınlığı gördüğümde öğretmen olmanın keyfini yaşadım..

Her gün eve bu ve buna benzer hikayelerle dönüyorum. Her derse girerken ayrı bir heyecan yaşıyorum, acaba şimdi ne yapacaklar diye büyük bir merakla gözlemliyorum onları. Ve her gün bu keyfi  yaşıyorum.  Umarım aldığım bu keyif hiç bitmez..

Bütün öğretmenlerim, öğretmenler günümüz kutlu olsun..

22 Kasım 2011 Salı

..Herkes Gider Mi?



Hala yalnız mısın?
Sadece özgür.
Peki mutsuz?
Sadece alışmış.
Peki ya aşık?
Sadece eksik.

Peki ya sen hala bekliyor musun?
Beklemek, şimdi hiç duymayan birine,
Dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız.
Peki ya umut?
Umut, şimdi hiç görmeyen birine,
Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

9 Kasım 2011 Çarşamba

...


Erkek kadından çok içindeki sırrı, gizemi seviyor;  kadın ise hayalindeki özgür adamı seviyor.
Aşk; sırrı yada hayali mi sevmektir? 


“Seni uzaktan seviyorum…” diye düşündü erkek içinden. “Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan… Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum.”
Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel. Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi. Merkez Efendi’nin dediği gibi, “her şey zaten dengede ve ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde.”
Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.
Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.
Bacağında şarapnel parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde, kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, “aman” der. “Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?” Halbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben, gül gibi geçiniyoruz, yanyana ama karışmadan birbirimize.

***

“Seni uzaktan seviyorum…” diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.
Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesin habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada “biz” diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!
Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.
Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. “Aşıklar kibirli olur” demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.
“Böyle adama
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine.”
Oğuz Atay tanısa, seni anlatmak için söylerdi bunları. Bütün sızıları içine çeken adamsın çünkü. Bir de beni almanı istemem o delik kalbine.
“Elif Şafak”
Elif Şafak'ın her yazısında ayrı bir tat, ayrı bir keyif var..

6 Kasım 2011 Pazar

ABORJİN DUASI

Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim.

Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana
yetecek kadar güneş diliyorum.

Güneşi daha çok sevmene
yetecek kadar yağmur diliyorum.

Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar
mutluluk diliyorum.

Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş
gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.

İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar
kazanç diliyorum.

Sahip olduğun her şeyi takdir etmene
yetecek kadar kayıp diliyorum.

Son “Elveda” yı atlatmana yetecek kadar
merhaba diliyorum.

Herkes herkes için böyle güzel dua etse..Sadece kendi mutluluğunu değil de tüm insanların mutlu olmasını dilese. Ama sanki artık insanlar bencilleşiyor. Herşeyin en mükemmeli kendilerinde olsun istiyor. En iyi iş onun olsun, en mutlu evliliği o yapsın, en başarılı çoçuk onunki olsun..Mümkün mü? Herkes herkes için böyle güzel dua etse belki dünya güzelleşir, ne dersiniz?


22 Ekim 2011 Cumartesi

..Anı Yaşamak


ANLAR 

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, 
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi 
Ciddiyetle yapardım. 
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim birçok yere giderdim. 
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. 
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. 
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. 
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. 
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. 
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan, 
Gitmeyen insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. 
Eğer yeniden başlayabilseydim, 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. 
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, 
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. 
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum... 
ÖLÜYORUM... 
      

Dipnot: Dünyanın en çok okunan şiiriymiş..


18 Ekim 2011 Salı

..Yıllar önce yaşları olgunlaştırırmış

Yaşanmışlıklar insanların önce ruhuna yansırmış
Sonra seslerine
Yıllar önce yaşları olgunlaştırırmış
Sonra o anları yaşayan insanları
Sevgi önce gözlerinle gördüğün yerde başlarmış
Sonra sesini duyduğunda hissettiklerine yansırmış
Arkadaşlıklar önce fırtınalara maruz kalırmış
Sonra fırtınalara rağmen ayakta kalmayı başarırmış
Ya da yarı yolda tıkanır sulara gömülürmüş
Aşk önce kapıyı çalar
Ardından yanlış bir insanın bedeninde
Sertçe çarpıp kaçarmış…
Kaybedilenler önce geri dönmez sanılırmış
Ama kaybedilenin sevgi olduğu düşünülünce
Başka bir bedende gelip seni bulur, daha da sıkı kavrarmış…
[Alıntıdır]

16 Ekim 2011 Pazar

SUSKUNLAR KAPISI..


Her tiyatro oyunu güzel değildir muhakkak ama hepsinde müthiş bir emek vardır. Bilgisayar oyunları olmadan, geri alıp ileri sarmalar olmadan, canlı canlı hatasıyla eksiğiyle tüm doğallıyla karşınızdadır sanatçılar. İşte bu yüzdendir tiyatroya hayranlığım.
Suskunlar Kapısını izlerken hem tiyatroya hayranlığımdan hem de ney sesinde bulduğum huzurdan dolayı sanırım iki kat zevk aldım oyundan. Tek perdelik kısa bir oyundu, yetmedi sanki bana…
Hakikati bir yoklukta arar isen “var” görünmez,
Sevgiliye güzel diye bakar isen “yar” görünmez,
“Bir” içinde gizli gücü hissetmezsen ta içinde;
Yaprakları dallarında sallayan rüzgâr görünmez…
Kiminin dilinde kelam, kiminin elinde kalem…
Suskunların mana diliyse, bambaşka bir alem!
Bab-ı Hamuşan!
Suskunlar Kapısı!
Madde Dünyasında duymadıklarımızı fısıldıyor kulağımıza! Bu fısıltıyı duyan ilk Kimya Hatun oluyor. Belki Şems’in aşkın’ın ışığıyla beklide kendi kalbiyle işitiyor.
Kimya, Mevlana ve Şems’in büyük aşkına kendi küçük aşkını feda ediyor.